HSYK 1. Dairesi eski üyesi hakim Teoman Gökçe henüz 49 yaşındaydı. Tutuklu bulunduğu cezaevinde kalp krizi geçirerek öldüğü açıklandı. Türkiye’de muhalifleri tasfiye aracı haline getirilen yargı tarafından haksız bir şekilde tutuklanan Gökçe, 20 ayı aşkın bir süredir tek kişilik tecrit odasında tutuluyordu. Bağımsız haberciliğin ve yargının dibe vurduğu Türkiye’de, Gökçe’nin gerçek ölüm nedenini öğrenmek olanaklı olmadığından, orta yaşlı, sağlıklı ve iktidara muhalif kimliğiyle bilinen bir insanın cezaevindeki ölümünden şüphelenmek gerekir.
1990 yılında Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Teoman Gökçe, 1991 yılında hakim adaylığına başladı. 1993 yılında Cumhuriyet savcısı olarak göreve başladıktan sonra, terör bölgeleri de dahil olmak üzere Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde görev yaptı. Bu arada hukuk doktorasını da tamamladı. 1999 yılında, iş yükü altında adeta boğulan Yargıtay’a tetkik hakimi olarak atandı. 11 yıllık yoğun bir çalışma temposunun ardından, 2010 yılında HSYK üyeliğine aday oldu. Toplam 11.900 hakim ve savcının oy kullandığı seçimlerde Gökçe, meslektaşlarının % 50’sinden daha fazlasının oyunu alarak, 6.068 oyla, HSYK üyesi seçildi. Gökçe seçimlerde meslektaşları arasında oldukça popülerdi. Nitekim en çok oyu alan ikinci kişi olmuştu.
HSYK üyesi seçildikten sonra da, tevazusu ve meslektaşlarına karşı saygılı tavrı devam etti. Hakimlik ve savcılık mesleğinin modern hukuki değerlere uygun, Avrupa standartlarında yerine getirilmesi Gökçe’nin temel ilkesiydi. 2010 yılındaki Anayasa değişikliklerinden sonra Türkiye’de her kurumu daha fazla kontrol etmeye çalışan iktidar, yargıyı da kontrol altına alma çabasını artırdı. Gökçe, kuvvetler ayrılığı, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hukukun üstünlüğü için mücadele etti.
İktidarın, Adalet Bakanı eliyle HSYK’ya yaptığı müdahalelere tepki gösterek, 11 Haziran 2014 tarihinde HSYK 1. Daire üyeliğinden istifa etti. İstifa açıklamasında, Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi normları, Venedik Komisyonu kriterlerine vurgu yapan Gökçe, iktidarın 17 Aralık 2013’te başlatılan yolsuzluk ve rüşvet soruşturmaları sonrasında yasal değişiklik ve fiili uygulamalarla kuvvetler ayrılığı, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, hakimlik-savcılık teminatı, masumiyet karinesi, adil yargılanma hakkı ve kanun önünde eşitlik ilkelerine ciddi boyutlarda zarar verdiğini belirtti. Gökçe’nin istifası kamuoyunda oldukça ses getirdi. Erdoğan hükümeti, açıklamaya tepki gösterdi.
İktidar, 12 Ekim 2014’te yapılacak seçimleri kendisine yakın yargıç ve savcıların kazanması ve böylelikle yargıyı tamamen ele geçirme amacıyla Yargıda Birlik Platformunu (YBP) kurdu. Bunun üzerine Teoman Gökçe de, “bağımsız yargı ve hukukun üstünlüğü” sloganıyla yeniden HSYK üyeliğine adaylığını açıkladı. İktidarın, hakim savcı maaşlarına zam vaadi dahil, devlete ait tüm araçları kullanarak manipüle ettiği seçimleri YBP adayları kazandı. Gökçe, iktidarın tüm baskılarına rağmen, seçimi kazanmasına yetmemekle birlikte 4.797 hakim ve savcının oyunu almayı başardı. Bu seçimler iktidarın kendi adaylarına oy vermediklerini düşündüğü 5.000 civarında hakim ve savcıyı fişleyerek tasfiye planlarına başlamasının da miladı oldu.
İktidar, 15 Temmuz 2016 darbe girişimini bahane ederek daha önceden hazırladığı fişleme listelerinde isimleri bulunan 2745 hakim ve savcıyı “darbeye teşebbüs” suçlamasıyla gözaltına aldırdı. Onlardan biri de, Teoman Gökçe idi. Tutuklandı. Cezaevinde uzun süre tecrit altında tutuldu.
İktidarın kara listesinde adı geçen hakim ve savcıların bazıları gözaltına alınırken darp edildiler, arkadan kelepçelendiler. Adliyelere götürüldüklerinde, kalabalıkların sözlü ve fiili saldırılarına maruz bırakıldılar. Medyada azılı darbeci/katil gibi gösterildiler. Mallarına el konuldu, aileleri maddi imkanlarından, sağlık güvencelerinden yoksun bırakıldı. Tutuklanan bu kişiler için cezaevlerinde ziyaretçi yasakları, mektup ve kitap okuma yasakları getirildi. Yıkanmaları için gerekli sıcak su verilmedi. Soğuk günlerde ısıtma, sıcak günlerde soğutma sistemleri devre dışı bırakıldı. Cezaevi çalışanlarının hakaret ve kötü muamelelerine maruz kaldılar. Kimisi işkence gördü.
Hakim Teoman Gökçe yaklaşık 2 yılını böylesi bir ortamda hücrede geçirdi. Gökçe’nin anne ve babası psikolojik ve fiziksel olarak katlanılması zor olan çocuklarının yaşadığı böyle bir süreci daha fazla kaldıramadı. Her ikisi de 6 ay arayla kalp krizi sonucu vefat ettiler. Bir süre sonra da Gökçe, tek başına tutulduğu hücresinde, anne ve babası gibi, kalp krizi geçirerek hayata veda etti.
İnsan hakları savunucusu Ömer Faruk Gergerlioğlu “Yasalara göre bir insanı 20 günden fazla hücrede tutamazsın ama binlerce eski hakim, savcı 20 aydır hücrede, kimsenin umurunda değil, yavaş yavaş psikolojileri bozulmaya, kalp krizi geçirmeye başladılar. HUKUK İSTİYORUZ” diyerek Gökçe’nin ve hakimlerin 20 aydır hücrede tutulmasını eleştirdi. (1)
Türkiye’nin en eski seküler gazetesi Cumhuriyet için 8 Nisan 2018 tarihinde bir yazı kaleme alan Emre Kongar da “içerdeki hukukçular” başlıklı makalesinde, “Geçen hafta, biri hapiste, biri sürgünde (birbirleriyle çok farklı konumlarda olan) iki yargıç öldü.” diyerek, “Alevi” olduğu iddiasıyla fişlenip sürgün edildiği şehirde kalp krizinden vefat eden hakim Abuzer Kara ile darbe bahanesiyle tutuklanıp hücreye atılan hakim Teoman Gökçe’nin hücresinde ölümlerine değinerek, “hukuk devleti, adalet ve demokrasi” çağrısı yaptı. (2)
Gökçe’nin ölümüyle ilgili çok çeşitli haberler yapıldı. Özellikle sosyal medyada, Gökçe’nin muhalif kimliği nedeniyle, ölümünün “kuşkulu” olduğu işlendi. İktidarın cezaevleriyle ilgili tutumu bu şüpheleri besleyen en önemli kaynaktır.
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından 15 Temmuz sonrası Türkiye’deki cezaevlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen raporun açıklanmasına Türk Hükümeti izin vermedi ve rapor açıklanamadı. (3)
673 sayılı KHK ile cezaevinin sivil denetimi amacıyla kurulan cezaevi izleme kurullarının başkan ve üyelerinin tamamının görevlerine son verildi ve daha sonra yerlerine iktidar taraftarı kişiler atandı.
Özetle, Türkiye’de cezaevleri yerel ve uluslararası insan hakları örgütlerinin sivil denetimine tamamen kapalı. Bunun yanısıra, Türkiye’de medya, ana akım Doğan Medya’nın da hükümet destekçisi bir medya grubuna baskılar sonucu satılmasından sonra, neredeyse tamamen iktidarın kontrolünde. Türkiye, RSF’nin raporuna göre dünyada en çok gazetecinin cezaevinde olduğu ülke. Bu durumdaki medyada, cezaevindeki hak ihlallerinin görülmesi olasılığı çok düşük.
Yargı tamamen iktidara bağlı olduğu için, cezaevlerinde zaten iktidarın yönlendirmesiyle yapıldığı iddia edilen hak ihlallerinin etkin bir şekilde soruşturulması da mümkün gözükmemektedir. Bu nedenle Gökçe’nin ölümünün gerçek nedeni konusunda ortaya atılan iddiaların devam edeceği anlaşılmaktadır.
Kesin olarak söylenebilecek birşey var ki, Hakim Gökçe Temmuz 2016’dan beri tutuklu olmasına rağmen kendisini savunma imkanı dahi bulamadan, bir tek duruşma dahi yapılmadan, tecrit hücresinde öldü. Yaşam hakkı ve adil yargılanma hakkı açıkça ihlal edildi. Gökçe’nin tutukluluğu tam olarak yargısız infaz oldu.
Kaynaklar:
3. www.dw.com