1. GİRİŞ

Yargı mensubu olmanın, dünyanın en zor mesleklerinden biri olduğu söylense abartılmış olmaz. Zordur, zira insanın en temel gereksinimlerinden birisi adalettir ve yargı mensupları bu gereksinimin karşılanmasında oldukça kritik bir görev ifa etmektedir.

Görevin zorluğu ve önemi nedeniyle uluslararası standartlar oluşturulmasına ihtiyac duyulmuştur. Yargıçların meslek ahlakı standartlarını oluşturmak amacıyla 2003 yılında BM Bangolar Yargı Etiği ilkeleri[1] kabul edilmiştir. Bir hakimin sahip olması gereken bağımsızlık, tarafsızlık, doğruluk, dürüstlük, eşitlik, ehliyet ve liyakat gibi nitelikler bu ilkelerde ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Benzer şekilde, Avrupa Konseyi tarafından 2005 yılında düzenlenen Avrupa Savcıları Konferansında, Budapeşte İlkeleri olarak da bilinen Savcılar için Etik ve Davranış Biçimlerine İlişkin Avrupa Esasları kabul edilmiştir. Budapeşte İlkeleri’nde, hakimler de olduğu gibi, savcıların sahip olması gereken nitelikler ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

Modern bir hukuk devletinde, insan haklarının güvencesi olacak bir yargıdan bahsedebilmek için sadece yargı teşkilatının bulunması ve bu teşkilatta sıfatı “hakim” ve “savcı” olan insanların varlığı yetmez, bu hakim ve savcılarıın yukarıda belirtilen ilkelerdeki niteliklere de sahip olması gerekir. Bu niteliklerde bir hakim ve savcının yetişmesi ise hiç kolay değildir. Öncelikle mesleğin gerektirdiği bilgiye sahip olunacak, sonrasında ise tecrübeyle bu bilgi pekiştirilecektir. Bu, oldukça uzun bir zaman gerektirir.

Türk yargısı, hiçbir zaman mükemmel bir yargı teşkilatına sahip olmamıştır. Ancak yakın tarihe kadar sürekli kendisini yenilemeye çalışmış, ciddi bir gelişme kaydetmiştir. Nitekim AB Komisyonu’na göre Türk yargı sistemi, bağımsızlık, etkinlik ve insan haklarının ve temel özgürlüklerin korunması bakımından 2013 yılına kadar kayda değer bir ilerleme kaydetmişti ve Türkiye, yargı alanındaki AB müktesebatının ve Avrupa standartlarının uygulanması bakımından belirli düzeyde hazırlıklıydı[2]. Ancak 2014 yılından itibaren herhangi bir ilerleme kaydetmediği gibi, hakim ve savcılar üzerinde kurulan baskılarla mevcut kazanımlardan geriye gitmiştir. 2016 yılında yapılan hakim ve savcı ihraçlarıyla mevcut durum çok daha kötüleşmiştir[3].

Türk yargısının son bir yılının grafikler kullanılarak fotoğrafının çekilmeye çalışıldığı bu makalede, grafiklere esas alınan rakamlar, HSK internet sayfasındaki istatistiki veriler, kura kararnamelerindeki göreve başlama tarihleri, bakanlar ve üst düzey kamu görevlilerinin basın açıklamalarında verdikleri rakamlar esas alınarak bulunmuştur[4].

2. DARBE TEŞEBBÜSÜ BAHANESİYLE YARGIDA YAPILAN TASFİYELER

15 Temmuz askeri darbe girişimi sonrasında yaşanan gelişmeler, iktidarın özellikle yargıyı kendine bağımlı hale getirmek için, uzun süreden beri ciddi bir hazırlık yaptığını ortaya koymaktadır. Zira, Türkiye’de kurmayı planladıkları “tek adam” rejimi için milyonlarca muhalifin tasfiyesi için yüzbinlercesinin gözaltına alınması/tutuklanması gerekiyordu. Bunun için de iktidara bağlı bir yargı “olmazsa olmaz” koşuldu. Nitekim, 16 Temmuz sabahında, henüz darbeyi organize eden askerlerin dahi kim olduğu belirlenememişken, HSYK toplandı ve 2.745 hakim ve savcıyı açığa aldı. Daha sonra bu sayı 4560’a kadar çıktı. Yani toplam sayısı 15.304 olan hakim ve savcıların % 29’u görevden alındı.

İhracı kesinleşen hakim ve savcıların 1591 (%37.15)’I 10 yıl ve daha fazla; 1578 (%36.84) hakim ve savcı 5 yıl ile 10 yıl arasında; 1114 (% 26,01) hakim ve savcı ise 5 yıldan daha az bir kıdeme sahipti.  Yani ihraç edilen hakimlerin % 63.16’sı 5 yıldan fazla kıdeme sahipti.

3. YÜKSEK YARGIDA YAPILAN TASFİYELER

İktidar aynı süreçte, “partizan yargı” oluşturmak için yüksek yargıda da “kıyım” olarak adlandırılabilecek tasfiyeler yaptı. 17 üyeli Anayasa Mahkemesi’nden 2 üye, 471 üyeli Yargıtay’dan 140 üye, 177 üyeli Danıştay’dan 49 üye tasfiye edildi/tutuklandı. 22 üyeli HSYK’nın 5 üyesi de tasfiye edilenler/tutuklananlar arasında yer aldı.

4. İHRAÇ EDİLEN HAKİM VE SAVCILAR HAKKINDA DURUŞMA ÖNCESİ VERİLEN KARARLAR VE YAPILAN UYGULAMALAR

Türkiye’de kurulmaya çalışılan otokratik yeni rejimin inşası için mesleğinden atılan 4560 hakim ve savcı sadece mesleklerinden atılmakla kalmadı. İktidar güç gösterisi olarak bu hakim ve savcıların 2728’ini tutukladı. Tutuklananların 680’ini cezaevlerinde tek kişilik hücrelere konuldu. Tutuklanan hakim ve savcıların avukatlarıyla, aile bireyleriyle ve diğer yakınlarıyla görüşmeleri engellendi, cezaevinde fiziksel ve psikolojik insan haklarına ve hatta yürürlükteki Türk infaz mevzuatına dahi aykırı çok ağır bir baskı ortamı oluşturuldu.

Böylesine ağır koşullar altında tutulan savcı Seyfettin Yiğit, cezaevi tuvaletinde ölü bulundu. Ailesi öldürüldüğünü, yetkililer ise intihar ettiğini iddia etti .

Gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılan ancak ihraç edilerek maaş ve sağlık sigortası gibi hakları elinden alınan hakim Mehmet Tosun süregelen hastalığının tekrar nüksetmesi nedeniyle zor koşullar altında yaşamını kaybetti .

Tutuklananların içinde onlarca ağır hasta bulunmasına rağmen, tahliye kararı verilmemektedir. Örneğin, ağır bir beyin ameliyatı geçirmesine ve hastanede kalması zorunlu olmasına rağmen tutuklanan Yargıtay üyesi Mustafa Erdoğan, tüm raporlara ve tahliye taleplerine rağmen bilinci kapanıncaya kadar tahliye edilmedi; hastanede bir hücre ortamında tutuldu. Ancak bilinci kapanıp, öleceği kesinleştikten sonra tahliye edildi ve tahliye edildikten 4 gün sonra da öldü.

1585 hakim ve savcı hakkında adli konrol kararı verildi. Mesleklerinden ihraç edilen, hayatları hukuktan ibaret olan bu hukukçular, avukatlık yapma hakları dahi ellerinden alınarak adeta “sivil ölü” haline getirildi.

Bu süreçte meslekten atılan 4560 hakim ve savcıdan 4290’ı hakkında adli işlem yapıldı.

5. TASFİYE NEDENİYLE OLUŞAN KADRO AÇIĞI, PARTİLİ HAKİMLİK, LİYAKAT VE KIDEM EKSİKLİĞİ

“Partizan yargı” için birinci adım, iktidarın kendisine bağımlı olmadığını düşündüğü yargı mensuplarını tasfiye, ikinci adım ise tasfiye edilenlerin yerine “partizan” hakim ve savcıların göreve getirilmesiydi. Birinci aşama tamamlandıktan sonra, ikinci aşamaya geçildi. Tasfiye edilenlerin yerine “partizan” hakim ve savcılar alındı. CHP milletvekili Barış Yarkadaş, tasfiye edilenlerin yerine alınan 900 hakim ve savcı üzerinde yaptığı araştırmada, bunların 800 tanesinin AKP’li olduğunu somut örnekler de vermek suretiyle kamuoyuyla paylaştı . Yargıçlar Sendikası üyesi Hakim Nuh Hüseyin Köse yargıdaki durumu “Liyakat kalmadı, aşağıdan gelen partili avukatların yargıç yapılması süreci başladı. Bu zamana kadar yetişmiş yargıçlar bir sünger çekilerek çizginin diğer tarafına atılıyor. Ya emekli olmaya, ya meslekten ayrılmaya zorlanıyorlar. Olmazsa etkisizleştiriliyorlar” şeklinde açıklamalar yaptı .

Gerçekten de tasfiyeler sonrası Türk yargısı ciddi bir nitelik/liyakat sorunu yaşıyor. Türk yargı sisteminde normal işleyiş şu şekildeydi: Türkiye yargı teşkilatı olarak küçükten büyüğe doğru 5 bölgeye ayrılmaktadır. 5. Bölge en küçük yerleşim yerleri, 1. Bölge ise büyükşehirler. Hakim-savcı adaylık sınavını kazanan birisi 2 yıllık Adalet Akademisini bitirdikten sonra en küçük bölgelere yani 4 ve 5. Bölgelere tayin edilirdi. Meslekte başarılı olup tecrübe ve kıdem kazandıkça, daha büyük yerlere atama yapılırdı. 1. Bölgelerde görev yapmak için yaklaşık 10 yıllık bir kıdeme sahip olmak gerekirdi. Hele Ankara, İstanbul ve İzmir gibi en büyük şehirlerde çalışmak için 15-20 yıllık bir kıdem gerekirdi.  % 29’luk tasfiye sonrası, kadro eksikliği ve tasfiye edilenlerin % 63’ünün 5 yıl ve 10 yıl üzerinde kıdemlere sahip hakim ve savcılar olması nedeniyle, mesleğe yeni başlamış, ya da çok az mesleki tecrübeye sahip hakim ve savcılar büyükşehirlerde görev yapmaya başladılar. Ortaya çıkan büyük kadro boşluğu nedeniyle, Adalet Bakanı hakim ve savcı adaylarının stajlarının dahi kısaltıldığını açıkladı .

Bugün Türkiye’de İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde adalet birçoğu itibariyle ciddi mesleki tecrübesi bulunmayan hakim ve savcıların omuzlarındadır. İnsanlar, bu hakim ve savcılar tarafından tutuklanmakta ve müebbet hapis cezası istemiyle yargılanmaktadır.

6. SONUÇ

Hala görevdeki hakimlerden birisi olan Adem Arslan’ın HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’a yazdığı açık mektup, Türk yargısının içler acısı durumunu ortaya koymaktadır: “Sevgili Mehmet Yılmaz (HSK Başkanvekili), son dönem çok sık yaptığı üzere bir gazeteciye demeç vermiş, özetle, yargıyı FETO’den temizledik ama yetmez 1200 kişi hakkında daha tahkikat sürüyor demiş … Resmen liste manyağı yaptınız bizleri.Hayatımız liste muhabbetinden ibaret.. İtirafçı listesi, bylock listesi, seçim listesi, bize oy vermemiş olabilme ihtimali listesi.. ‘dosyada bir şey yok ama kafamız karıştı’ FETO’cu olmadığını ispatla listesi.. Yeter lütfen yeter.. Teşkilatın yüzde 40’ını attınız gitti. Daha neyin zorlaması bu … Eğer işin içinden çıkamadı iseniz ben de dahil hepimizi meslekten atın gitsin.. Siz de kurtulun yemin billah bizde kurtulalım…. Yeter ya…”

İşte böyle bir tabloya sahip Türk yargısı, 15 Temmuz sonrası iktidar tarafından muhalifleri tasfiyede kullanılan en etkin araç haline dönüşmüştür. Mensuplarının % 29’u görevden alınan/tutuklanan, kalanların birçoğu AKP taraftarı olan, az sayıdaki AKP taraftarı olmayanların ise korkarak seslerini çıkarmadıkları bir yargıdan başka türlü ne beklenebilir ki! Böyle bir yargı için, ne BM Bangolar Yargı Etiği ilkeleri ne Budapeşte İlkeleri ne de başka bir ilke önemlidir! Önemli olan iktidarın iradesi doğrultusunda karar vererek iktidarın memnuniyetini sağlamak ve meslekte kalmaktır. Nitekim HRW tarafından yayınlanan raporda da, Türk hakim ve savcıları üzerindeki baskıya vurgu yapılmış, hakim ve savcıların “kendi iş güvenliklerinden endişe ettikleri” ifade edilmiştir .

Türkiye’nin, kendi tarihinde görülmedik şekilde, dünyada en çok gazetecinin hapiste olduğu ülke olması, cezaevlerinin insan hakları aktivistleri, milletvekilileri, akademisyenler, hakimler, savcılar, öğretmenler, işadamları, kadınlar ve 700 bebekle dolu olması yukarıda verilen grafiklerin uygulamaya yansıyan acı sonuçlarının sadece görünen yüzüdür.

KAYNAK:

[1]http://www.hsk.gov.tr/Eklentiler/Dosyalar/4a92e0cc-e94b-4912-aaf9-5dfc5b885e98.pdf

[2]http://www.ab.gov.tr/files/000files/2015/11/2015_turkiye_raporu.pdf s. 59

[3]http://www.ab.gov.tr/files/5%20Ekim/son__2016_ilerleme_raporu_tr.pdf s. 68

[4]http://www.hurriyet.com.tr/2-bin-745-hakim-ve-savci-icin-gozalti-karari-cikti-40149496; http://www.anayasa.gov.tr/icsayfalar/basin/kararlarailiskinbasinduyurulari/bireyselbasvuru/detay/pdf/2016-49158.pdf ; http://www.milliyet.com.tr/4-bin-251-hakim-ve-savci-ihrac-gundem-2484506/; https://twitter.com/HuseyinAygun62/status/798843161942470656; http://www.platformpj.org/judiciary-quashed-civilian-coup/ ; https://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/05/29/7-bin-430-feto-suphelisi-tahliye-edildi

[5]http://www.hurriyet.com.tr/feto-zanlisi-savci-cezaevinde-olu-bulundu-40224765; http://www.bidoluhaber.tv/seyfettin-yigit-intihar-etmediolduruldu.html

[6]http://odatv.com/tutuklu-hakim-hayatini-kaybetti-0803171200.html

[7]http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/810869/Bilinci_kapanana_kadar_tahliye_edilmeyen_eski_Yargitay_uyesi_yasamini_yitirdi.html

[8]https://www.aydinlik.com.tr/politika/2017-nisan/iste-akp-li-vip-hakimler

[9] https://tr.sputniknews.com/columnists/201707051029146336-nuh-huseyin-kose-umarim-sira-bize-gelmez-demistim-geldi/

[10]http://aa.com.tr/tr/gunun-basliklari/adalet-bakani-bekir-bozdag-16-bin-yeni-personel-alimi-yapacagiz/690992

[11]http://odatv.com/bizi-liste-manyagi-yaptiniz-mehmet-agabey-0201171200.html

[12]https://www.hrw.org/tr/report/2017/10/12/310066