Prusya kralı Frederick 18. yüzyılda bir yazını Potsdam’a yakın Sans Souci’de geçirmektedir. Ancak yakında bulunan bir yeldeğirmeni kralın muhteşem manzarısına engel teşkil etmektedir. Kral, değirmenin sahibinden satın alınarak yıkılmasını emreder. Talep kendisine iletilen değirmen sahibi satış teklifini kabul etmeyince, bu defa değirmeninin elinden zorla alınacağı şeklinde tehdite maruz kalır. Bunun üzerine değirmen sahibi yargı bağımsızlığının dile getirildiği her ortamda tekrar edilegelen bir atasözü niteliğindeki şu cevabı verir: “Üzgünüm kralım ancak cevabım hayır. Çünkü hala Berlin’de yargıçlar var”.
Bugün burada sizinle birlikte olmak, Avrupa Yargıçlar Birliği’nin temel amacı olan hukukunun üstünlüğü ilkesinin ayrılmaz bir rüknü olan yargı bağımsızlığı ile özdeşleşen Berlin’de konuşmak benim için bir onurdur.
Burada Uluslararası Yargıçlar Birliği’nin bir üyesi olan Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı olarak bulunuyorum. Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ) çatısı altında bugün Avrupa kıtasından 43 farklı ülke derneği yer almaktadır; bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası Yargıçlar Birliği’ne (IAJ) ise 5 kıtadan 90 ülke derneğinin katılımı bulunmaktadır. Avrupa kıtasında yargısal örgütlenme olarak en büyük ve temsil kabiliyeti en fazla olan bir organizasyonun başkanı olarak bunları ifade etmekten büyük memnuniyet duyuyorum.
Birçok üyesi iki yıla yakın bir zamandan beri tutuklu bulunan Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV), Türk Hükümeti tarafından olaganüstü şartlar gerekçe gösterilerek kapatıldı. Ancak biz Avrupa Yargıçlar Birliği olarak Türk meslektaşlarımıza bir dayanışma ve yalnız değilsiniz mesajı olması için 44. üyemiz olan Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin üyeliğini devam ettirdik. YARSAV Başkanı, Murat Arslan, IAJ’in resmi teklifine uygun olarak, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi tarafından verilen Vaclav Havel ödülü ile ödüllendirildi. Sayın Arslan, Vaclav Havel Ödülü için kaleme aldığı metinde; “Hakimler ve Savcılar Derneği’ni (YARSAV) kurduk… Çünkü biz, insan hakları temeline dayalı modern, demokratik ve anayasal bir ükede, temel hak ve özgürlüklerin korunmasının olmazsa olmaz şartının bağımsız ve tarafsız bir yargı olduğuna inanıyoruz.” demişti. Tüm bu çabalara karşı, bu gün 24 Mayıs’ta Murat Arslan şöyle haykırmaktadır: “Hukukun askıya alındığı, demokratik değerlerden epeyce uzaklaşıldığı; muhaliflerin, insan hakları savunucularının, gazetecilerin, barış isteyenlerin ve çocuklar ölmesin diye bağıran insanların susturulduğu, terörist denerek damgalandığı ve tutuklandığı bir ülkenin cezaevinden size sesleniyorum. Bir ülke hayal edin, insan hakları savunucuları ve özgürlük mücadelesi verenler için cezaevlerinin uğrak yeri olduğu. Karanlığa doğru giden bir imparatorluk gibi.”
Türk meslektaşımızın korkunç çilesiyle hiçbir şey karşılaştırılamaz. Genel olarak bizim temsilcilerimizin bakış açısından da, Avrupa’da yargıya ilişkin bir kötüleşmenin olduğu algısı bulunmaktadır. Ayrıca yine EAJ tarafından 43 ülke arasında yapılan son bir ankette de, derneklerin yaklaşık %50’sine göre son 5 yılda yargıda kötüleşme olduğu kabul edilmektedir. Sadece %10’luk bir kesim kısmi bir iyileşme olduğunu belirtmiştir. Bu nedenle, şu anda bizim sorumluluğumuz hukukun üstünlüğünü sağlamaya matuf olmak üzere mevcut sorunlara kalıcı çözümler getirmek olmalıdır. Bu ise, sistematize bir rasyonelliğin yeniden gerçekleştirilmesi ile mümkün olacaktır. Yargının insan haklarının korunması bakımından işlevselliğini en etkin şekilde yerine getirmesi “Hukuk Devleti” olmanın en bariz göstergesidir. Şu anda yargı bağımsızlığının kötüleştiğine ilişkin mevcut durum ise, bazı ülkeler bakımından demokratik değerlerden bir sapma olduğuna ilişkin açık bir belirti niteliğindedir.
Avrupa Yargıçlar Birliği, tamamen tarafsız ve apolitik bir kuruluştur; kesinlikle, herhangi bir politik alanda aktör değiliz. Aynen çatısı altında bulunduğumuz ve 65 yıldan beri varlığını devam ettiren Uluslararası Yargıçlar Birliği gibi. Bu uzun geçmişi altında yatan sır ise, politik ideolojiler ile aramıza koydumuz mesafeden kaynaklanmaktadır. Bizim temel hedefimiz slogonanımızda yeraldığı şekli ile oldukça mücadele gerektiren bir amaç: “Yargı Bağımsızlığını Tesis Etmek.”
Papa Francis’in diyaloğun önemini vurgulayan bir düşüncesinde ifade ettiği gibi “hiç vazgeçilmeden tekrarlanması gereken bir kelime var ise, o da diyalog kelimesidir”. Bizim içinde yaşadığımız şu zamana ilişkin tüm endişeleri kamuya açıkça ifade etmenin tam zamandır.
Avrupa geleceğine yönelik büyük bir sınavla karşı karşıya. Çözümler asla sihirli değnekler ile ortaya çıkamaz; “İhtiyacımız olan soğukkanlılık, çelik gibi sinirler ve çok cesaret: Her şeyden öte, uzun vadeli bir vizyon ve çok sabır” (Z. Bauman).
Bazı “gözboyayıcı” ve zararsız değişikliklere rağmen, Polonya’daki son yasal reformlar, temel Avrupa standartlarına yönelik ciddi bir ihlali temsil ediyor, Avrupa antlaşmaları üzerinde öngörülen ilkeleri ihlal ediyor ve ortak Avrupa temel değerlerimizi tehdit ediyor.
Biz yargıçlar olarak değişik argumanlarla gelen tarafları dinleme ve bunlardan elde ettiğimiz sonuca göre ayrıcalıklı bir takdirle karar vermek konusunda eğitimliyizdir; olması gereken yol budur. Gerekçeli bir tartışma ile temellendirilmiş netice bizim mesleğimizin bir esasıdır. Bununla birlikte, mesleğin kendisine sadık kalmak için sınırlar – “kırmızı çizgiler” – aşılmaması gereken sınırlar vardır.
Bu sıkıntılı dönemlerde çok açık olalım ve özellikle Polonya’yı Avrupa Birliği bağlamında ele alalım. Avrupa Yargıçlar Birliği için yargı bağımsızlığı müzakere edilemez. Bu bağlamda, Avrupa Komisyonu’nun – özellikle de Komiser Milletvekili Frans Timmerman’ın – Polonya Hükümet’in yargının bağımsızlığına saygı duyması ve bu hakların korunmasını zorunlu kılma yükümlülüğü ile yüzleşmek için sağladığı çabaları memnuniyetle karşılıyoruz. Bu nedenle, küreselleşme ile beraber artık bizde
yargıçlar olarak daha fazla diyalog halindeyiz. Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ) olarak sivil toplumun önemli bir temsilcisiyiz; ve demokrasi ve hukukun üstünlüğünü savunan Avrupa kurumları –özellikle Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi- bizim aralıksız destek ve yardım ile yanlarında olduğumuzdan kesinlikle emin olmalıdırlar.
XX. yüzyılın ilk yarısının önde gelen yazarı ve entelektüellerinden Stefan Zweig, ölümünden kısa bir süre önce 1942 yılında yazdığı, “Dünün Dünyası: Bir Avrupanın Anıları” adlı bir kitabında:
“Yaşamım boyunca kıyametin tüm canlı ırklarının ortaya çıkmasına ve yayılmasına tanık oldum. Devrim ve kıtlık, enflasyon ve terör, salgınlar ve göç. Büyük kitle ideolojilerinin gözlerimin önünde büyüdüğünü ve yayıldığını gördüm. İtalya’daki Faşizm, Almanya’daki Ulusal Sosyalizm, Rusya’da Bolşevizm ve her şeyden önce, Avrupa kültürümüzün çiçeğini zehirleyen salgın milliyetçiliği.”
Son zamanlarda ortaya çıkan sorunlu örnekler, hepimize bu duruma karşı çıkmak için bir fırsat sunmaktadır. Yargı bağımsızlığı – Avrupa Birliği’nin birçok kez altını çizdiği gibi – hakimlerin bir ayrıcalığı değildir – çoğu zaman tehlikeleri ve tehditleri ima ettiği için tam tersidir – ancak tüm vatandaşlar için temel bir garanti teşkil eder; Bu temel kuralı kabul etmek için direnenler ise, ortak çıkarları göz ardı ederek kendi çıkarlarını takip edenlerdir. Bu konferanstaki konuşmacılara ayrıca teşekkür ediyorum. Konferans bir çok ülke derneklerinden gelen katıcımlara ev sahipliği yapmaktadır. EAJ, yargı bağımsızlığını korumak ve savunmak için çabalarınıza daima saygı gösterecektir.
Avrupa Yargıları Birliği 2018 toplantısı, Alman yargısının en önemli kurumlarından olan Deutscher Richterbund tarafından düzenlendi. EAJ Başkanı olarak, insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasinin korunmasına yönelik yorucu emeği dolayısı ile bu derneğe teşekkkür ediyorum. Avrupa kurumlarının yüksek temsilcilerini bir araya getiren ve “Yargının Bağımsızlığı ve Avrupa’da Hukukun Üstünlüğüne Yönelik Tehlikeler” temasının ele alındığı konferans bu hali güzel bir örnek niteliğindedir. Seçkin ev sahiplerinin katkısı ile gerçekleştirilen bir çalışma.
Hepiniz konferansa hoşgeldiniz!
Jose Igreja Matos
(Avrupa Yargıçlar Birliği Başkanı)
Kaynak:
freejudges.wordpress.com