FREE JUDGES
2016 yılının 15 Temmuz gecesi Türkiye’nin ve Türk yargısının en karanlık dönemlerinden birinin başlangıç tarihi oldu.
Üzerinde hala birçok soru işaretini barındıran tartışmalı 15 Temmuz darbe teşebbüsü gecesinde, henüz tanklar sokaklarda, kalabalıklar meydanlarda iken, hatta darbeye katılan askerlerin isimleri dahi belirlenememişken, darbe teşebbüsünün başlamasından yaklaşık 3 saat sonra olağanüstü toplanan Hakimler Savcılar Yuksek Kurulu (HSYK) gece saat 01.00’da, 2745 hakim ve savcıyı açığa aldığını duyurdu.
2745 ismi belirleyip, alt alta yazmanın bile ne kadar uzun zaman alacağı düşünüldüğünde, herşeyin önceden planlandığı, HSYK’nın ‘o’ geceye çok önceden hazır olduğu anlaşılıyordu. Yani HSYK, haklarında en basit adli ve idari soruşturma açılması dahi anayasal güvence altında bulunan hakim ve savcıları, hukuka aykırı şekilde, çok önceden gruplara ayırmış, tek-tek fişledikleri hakim ve savcılardan tasfiye etmeye karar verdikleri isimler hakkında düğmeye basmak için 15 Temmuz’u beklemeye başlamıştı.
Açığa alınan hakim ve savcılar 16 Temmuz sabahı gözaltına alınmaya başlandı ve ilerleyen günlerde de büyük çoğunluğu tutuklandı. Tutuklama kararlarında gerekçe olarak, HSYK’nın açığa alma kararı ve darbe teşebbüsü gösterildi. Oysa tutuklanan hakim ve savcıların dosyalarının hiçbirinde, bu hakim ve savcıların darbeye katıldıklarına dair en küçük bir ‘emare’ gösterilmemişti. HSYK’nın açığa alma kararında da somut bir gerekçe yoktu. Yani hakim ve savcılar, haklarında somut herhangi bir suçlama ve delil olmaksızın, sadece önceden hazırlanan fişleme listelerinde isimleri olduğu için tutuklanmışlardı.
15 Temmuz’da başlayan ‘büyük yargı tasfiyesi’ sonraki aylarda da tüm hızıyla devam etti. 2018 yılı içerisinde bu sayı 5000’e yaklaştı. Son olarak geçtiğimiz hafta 17 hakim ve savcı daha meslekten ihraç edildi ve bir kısmı tutuklandı. Bugün artık bu tasfiyelerin amacını daha net değerlendirmek mümkün: İktidar ülkede otoriter yeni bir rejim kurmak istiyordu. 15 Temmuz öncesi böyle bir rejimi hayata geçirmek mümkün değildi. Bu nedenle yargıyı tasfiye etmek, tasfiye edilmiş yargıyı silah olarak kullanmak gerekiyordu. İşte 15 Temmuz’u bahane ederek kendi siyasi hesapları ve planlarına engel ol(a)mayacak bir yargı yarattılar.
Önce hakim ve savcıları, sonra gazetecileri, insan hakları aktivistlerini, akademisyenleri, askerleri, polisleri, işadamlarını vs. tutukladılar. Kısacası, yeniden şekillenen yargı yeni otoriter rejimin muhalif tasfiye aracı haline getirildi.
İçinden geçtiğimiz bu süreci ‘Türk yargısının en karanlık dönemi’ olarak nitelendirmek hiç de abartı değildir. Zira Türkiye’de yargı, darbeler döneminde dahi bu ölçüde kontrol altına alınmamıştı. 27 Mayıs 1960 ihtilali sonrasında, Yargıtay’ın 241 üyesinden 66’sı, Danıştay’ın 54 üyesinden 28’i re’sen emekliye sevk edilirken toplamda 3 bin 123 hakim ve savcının 520’si emekli edildi. 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında ise emekliye sevk edilen hakim ve savcı sayısı toplam 47’ydi. Her iki darbe sonrasında da, tasfiye edilmek istenen hakim ve savcılar sadece emekli edildi ve tasfiye oranı 15 Temmuz sonrasıyla kıyaslanamayacak ölçüde düşüktü. 15 Temmuz sonrasında ise, 2 Anayasa Mahkemesi üyesi, 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi ile 4853 hakim ve savcı meslekten ihraç edildi, kadın hakimler de dahil olmak üzere binlerce yargı mensubu tutuklandı. İhraç edilenlerin mallarına el konuldu, diğer kurumlarda çalışmalarıve serbest avukatlık yapmaları dahi engellendi.
15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek tasfiye edilen, tutuklanan hakim ve savcı sayısı ve oranının dünya tarihinde başka bir örneğinin olmadığını düşünüyoruz.
16 Temmuz sabahında, hakim ve savcıların evleri basılırken değişik sebeplerle teslim olmayan ve zaman içerisinde cezaevi dışında kalmayı bir şekilde başaran bir kısım yargı mensubu Turkiye’deki hukuksuz uygulamalarla mücadele etme ve Türkiye’deki meslektaşlarının ve ailelerinin yaşadığı mağduriyetleri ellerinden geldiği kadarıyla tüm dünyaya duyurma yolunu seçtiler.
İşte Free Judges Platformu bu şekilde cezaevi dışında kalmayı başarmış, başlangıçta twitterdaki kendi hesaplarından hukuksuz uygulamalara maruz kalmış meslektaşlarının dramını gündeme getirmeye çalışan birkaç yargı mensubunun biraraya gelmesiyle ortaya çıktı. Öncelikli amacımız, Türkiye’deki yargı mensuplarının mağduriyetlerini uluslararası kamuoyuna duyurmak, hukukun üstünlüğüne inanan ve bunun için mücadele eden özellikle Avrupalı kişi, kurum ve kuruluşların Türk hakimlerinin mağduriyetlerinden haberdar olmalarını sağlamak, desteklerini almak ve böylelikle hukukun evrensel ilkelerinin Türkiye’de ve dünyada uygulanmasına katkıda bulunmaktır.
‘Bugüne kadar başarılı oldunuz mu?’ diye sorarsanız; cezaevlerinden cesetleri çıkan hakim ve savcıları, cezaevi hücrelerindeki bir kısmı kadın meslektaşlarımızı, cezaevi içerisinde birbiriyle dahi görüştürülmeyen Anayasa Mahkemesi-Yargıtay-Danıştay üyelerini, minimum 6 yıl 3 ay hapis cezası alan binlerce yargı mensubunu ve uluslararası kurum ve kuruluşların mağduriyetleri gidermekten uzak, yetersiz çabalarını birlikte değerlendirince: Hayır! Yeterince başarılı olamadık.
Bununla birlikte biz, ancak hukukun üstünlüğünün olduğu, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı bir dünyada insanların mutlu olabileceğine inanıyoruz. Bu inancın yılgınlığa düşmeden, uğruna mücadele etmeye değer olduğunu düşünüyoruz.
Çağdaş anayasal demokrasinin temel esaslarının ortadan kaldırıldığı Türkiye’de, hukukun üstünlüğüne dönüşün ancak bağımsız ve tarafsız bir yargının tesisine, iktidarın baskısıyla tutuklanmak, meslekten atılmak ya da sürülmek suretiyle sindirilen ve özgürlüklerini kaybeden hakim ve savcıların yeniden özgürlüklerine kavuşmalarına bağlı olması nedeniyle de, bu platforma “FREE JUDGES” diyoruz.